Dolar 35,0363
Euro 36,3974
Altın 2.953,10
BİST 9.915,76
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 13 °C
Çok Bulutlu

‘8 Ekim, Rumeli Göçü’nün anma günü olsun’

11.09.2024
A+
A-
‘8 Ekim, Rumeli Göçü’nün anma günü olsun’

*Biz Rumeliyiz Platformu tarafından yapılan açıklamada, “8 EKİM’İN RUMELİ’DEN ANAVATANA BÜYÜK GÖÇÜN ANMA GÜNÜ İLAN EDİLMESİNE NE DERSİNİZ?” sorusu soruldu

Açıklama şöyle:

Kafkaslar, Kırım, Akdeniz Adaları ve Balkanlardan, çoğunluğu Türk olmakla birlikte Çerkez, Boşnak, Arnavut, Pomak ve Tatar gibi çeşitli etnik gruplar Anadolu’ya göç etmiştir. Balkan Savaşları ile birlikte Türkiye’ye gelen göçmenlerin bir kısmı Türkçe bilmemesine rağmen büyük bir oranı Türkçe bilmekteydi. İklim ve coğrafya bakımından olduğu kadar sosyal yapı bakımından da birbirinden oldukça farklı bölgelerden gelmekteydiler. Onları Türkiye’ye getiren ortak değer ve yaşadıkları ata topraklarından atılmalarının temel sebebi Müslüman olmalarıydı. Diğer bir ortak yönleri ise çoğunluğunun Osmanlı siyasi yönetiminde bulunmuş olmaları ve bu siyasetin yarattığı ortak değerlerini, hukukî düzenini ve tutumlarını benimsemiş olmalarıydı (1).

Kafkasya, Kırım, Afrika ve Arap toprakları ile Balkanlardan Türkiye’ye yapılan göçler içerisinde Türkiye nüfusuna en büyük katkıyı yapan, nüfus üzerinde en önemli etkiyi gerçekleştiren Balkan göçleridir. Bu göçler modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına, ekonomisinin gelişmesine, nüfusunun sayı olarak çoğalmasına büyük katkılarda bulunmuştur. Balkan göçleri Türkiye’deki Müslümanların oranını arttırırken, Balkan coğrafyasında tam tersine İslam nüfusunun oranının oldukça azalmasını, buna paralel olarak da Türklüğün ve İslamlığın hâkimiyetinin bitmesini de beraberinde getirmiştir (1).

Göçmenler Türkiye’deki üretkenliği arttırdığı gibi yerli nüfusa da bu anlamda yeni bilgi ve tekniklerin öğretilmesi ile rekabet ortamının doğmasına da yol açmıştır. Balkan Savaşları sırası ve sonrasındaki göçler bu etkileri daha da güçlü bir hale getirmiş ve nüfusun ideolojik olarak homojenliği yerine etnik ve dini açıdan gerçek bir kalıcı homojenliğe dönüşmüştür.

Bu çerçevede özellikle Balkan göçmenleri -ki bunların çoğu dil, kültür ve etnik açıdan Kafkas göçmenleri ile farklılık arzetmektedirler- Türkiye’de mevcut Türk öğesine, kültürü ve diline büyük bir vurgu yapmış ve güç kazandırmıştır.

Onların Türkiye’deki nüfusla karışıp kaynaşmaları ve bütünleşmeleri ile bu topraklardaki mevcut geleneksel yapının değişmesi, ekonominin gelişmesi ve kültürel katkılarının yanı sıra Türkiye’de daha çok Türklük düşüncesinin ağır basmasına ve bu zemin üzerinden yine bu zemine dayalı olarak yeni bir ulus devletin kurulmasına önemli ölçüde ön ayak olmuştur.

Bu çerçevede Balkan göçleri Müslüman nüfusunun yoğunluğu üzerinde olumlu katkılar yaparak bu toprakların yeni kurulacak Türkiye Devleti’nin “millî misak” sınırları üzerinde kurulmasına imkân sağlayan en önemli unsurlardan birisi olmuştur (1).

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılında Rumeli’den yaklaşık 5 milyon Türk ve Müslüman, yüzlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Türkiye`ye göç etmek zorunda kaldı. Milyonlarcası da soykırım, savaşlar ve açlık nedeni ile öldü. Türk ve Müslümanların yaşadığı bu soykırım ve göç tarihte yeterince vurgulanmayan en büyük olaylardan biridir. Rumeli’nin tarihinde yaşanan soykırım ve göçler ne Türkiye ne de dünyada yeterince anlatılmamaktadır. Türk milleti bu trajik dönemi ve olayları hiç bir zaman unutmamalı ve dünyaya unutturmamalıdır.

Berlin Antlaşması (1878) bir taraftan Balkan coğrafyasında bazı devletlerin güçlenmesine ve kurulmasına sebep olurken, diğer taraftan da Balkan topraklarının bir kısmının 30-35 yıl daha bazı şartlarla Osmanlı Devleti’nin elinde kalmasını sağlayacaktır.

1878 Berlin Antlaşması Osmanlı Devleti tarafından terk edilen topraklarda kalan İslam nüfusunun hakları ile ilgili herhangi bir madde ve buna bağlı olarak herhangi bir yaptırım içermemekteydi. Doksan Üç Harbi’nin (1877-1878) başlangıcından itibaren başlayan göç dalgası bundan sonra da belirli aralıklarla devam edecektir (1).

Balkan Savaşları’nın Osmanlı Devleti’ne Cumhuriyet Türkiye’sine büyük etkileri olmuştur. Balkanlarda kendi içerisinde ve bu coğrafyanın dışına doğru gerçekleşen göçler Balkan Savaşları ile başlamamış, ancak bu savaşın ardından çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu etkiler daha çok Balkan ve Türkiye coğrafyası sınırlarının siyasî yapısı, daha savaş devam ederken başlayan göçler sebebiyle bu coğrafyalardaki nüfusun niceliği ve nitelikleri, siyaset ve ekonomi alanlarında kendini göstermiştir. Balkan coğrafyasından Türkiye’ye yönelen göçlerin çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Genel olarak bakıldığında bu coğrafyada çoğunluğu Türk olan insanların yüzyıllardır yaşadıkları coğrafyalarda yaşama imkânlarının ya tamamen ya da çoğunlukla “öteki” ni dışlayan ve etnisite milliyetçiliğine dayanan devlet politikaları ile ortadan kaldırılmasıdır (1).

Balkan Savaşları’nın da yaşandığı 1910-1914 yılları arasında Balkan haritası büyük ölçüde yeniden çizildi. Buna paralel olarak Balkan demografisi de büyük değişikliklere sahne oldu. Bu hareketlilik ve değişimin hem Balkan coğrafyasının kendi içinde hem de Osmanlı Devleti ve özellikle Türkiye coğrafyası için son derece önemli sosyal, siyasî ekonomik ve demografik sonuçları vardır (1).

“1821-1922 arasında, 5 milyondan fazla Müslüman topraklarından sürülmüştü. Beş buçuk milyon Müslüman da ölmüştü; bir kısmı savaşlar sırasında katledilmiş, geriye kalanı da mülteci olmuş, açlık veya hastalıktan kırılmıştı.” (1).

“1912-1914 Balkan Savaşında zorunlu göçe zorlanan ve öldürülen Müslümanların sayısı 1.5 milyonun üstündedir… Balkanlar’daki soykırım, tarihin en büyük soykırımdır (1).

Biz Rumeliyiz Paltformu olarak, tüm Türkiye ve dünyada Rumelideki soykırım ve göçün her yıl belli bir günde anılması için “RUMELİ’DEN ANAVATANA EN BÜYÜK GÖÇÜN ANMA GÜNÜ” ilan edilmelidir diyoruz. Bu anma gününde uluslararası seminerler, konferanslar, sempozyumlar düzenlenmeli, bu alanda yayınlar yapılmalı, kitaplar yazılmalıdır.

8 Ekim 1912’de Karadağ Osmanlı Devleti’ne harp ilan ederek İşkodra üzerine taarruza başladı. Seferberlik hazırlıklarının 15 günde tamamlanabileceği düşüncesiyle Türk Başkomutanlığı 17 Ekim 1912’de çarpışmalara fiilen başlanabileceğini düşünerek 16 Ekim’de Bulgaristan ve Sırbistan’a; 18 Ekim’de de Yunanistan’a harp ilan etti (3). Anma günü için en anlamlı ve sembolik günün Balkan savaşlarının başlangıç günü olan “8 EKİM” olmasını öneriyoruz.

ETİKETLER: ,
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.