Toplumsal Tepkilerin Anatomisi

Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve adalet kavramları uzun yıllardır tartışmalı bir konu. Son yıllarda yaşanan gelişmeler, hukukun siyasallaştığı, yargının bağımsızlığını yitirdiği ve temel hak ve özgürlüklerin ciddi şekilde kısıtlandığı yönündeki kaygıları artırıyor. Toplumsal protestoların yalnızca belirli davalara değil, daha geniş bir adaletsizlik algısına dayandığı görülüyor. Bu bağlamda, mevcut siyasi ve hukuki atmosferin toplum üzerindeki etkilerini analiz etmek gerekiyor.
1. Hukukun Siyasileşmesi ve Yargıya Güvensizlik
Türkiye’de yargının bağımsızlığına dair ciddi endişeler mevcut. Hukukun siyasi otoritenin kontrolünde olduğu algısı, adalet sisteminin güvenilirliğini zedeleyen en büyük faktörlerden biri olarak öne çıkıyor.
Siyasi Davalar: Ekrem İmamoğlu ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanması, muhalefete yönelik yargı süreçlerinin siyasallaştığına dair kaygıları pekiştiriyor. Gezi Davası’nda olduğu gibi protestoların bastırılması ve muhalif isimlere yönelik davaların hız kazanması, yargının bir baskı aracı olarak kullanıldığı yönündeki eleştirileri artırıyor.
Yargı Kararlarında Çifte Standart: Kamuoyunda büyük tepki çeken davalarda, iktidara yakın kişilerin yargıdan muaf tutulduğu, muhalif isimlerin ise ağır cezalarla karşı karşıya kaldığı algısı yaygınlaşıyor. Özellikle Ümit Özdağ’ın ve son olarak Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğu siyasetin doğrudan yargıya müdahale ettiği yönündeki iddiaları güçlendiriyor. Bu durum, hukuk devleti ilkesine olan güveni sarsıyor.
2. Büyük Felaketler Sonrası Hesap Vermezlik
Türkiye’de yaşanan büyük çaplı felaketler ve krizler sonrası sorumluların hesap vermemesi, toplumsal adaletsizlik duygusunu derinleştiriyor.
Soma Maden Faciası (2014): 301 madencinin hayatını kaybettiği olayda patronlara verilen cezaların yetersiz bulunması ve işçilerin tazminatsız bırakılması, devletin sermaye lehine hareket ettiği eleştirilerine neden oldu.
Çorlu Tren Kazası (2018): 25 kişinin öldüğü kazada yetkililerin hesap vermemesi, adalet taleplerini artırdı. Hayatını kaybedenlerin aileleri duruşmalara bile zor alınırken, devlet yetkilileri yargı sürecine dahil edilmedi.
Deprem ve Kızılay Skandalı (2023): Depremzedelere yardım sağlamak yerine çadır satan Kızılay, afet yönetimindeki eksiklikleri gözler önüne serdi. Hükümete duyulan güven büyük ölçüde sarsıldı.
Bu olaylarda sorumluların cezasız kalması, adalet sistemine olan inancı daha da zayıflatıyor.
3. İnsan Hakları İhlalleri ve Baskılar
Son yıllarda insan hakları ihlalleri konusunda artan endişeler söz konusu.
Basın Özgürlüğü: Gazetecilerin tutuklanması, eleştirel haber yapan medya kuruluşlarına yönelik baskılar ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle açılan davalar, ifade özgürlüğünün ciddi şekilde sınırlandırıldığını gösteriyor.
Kadın Hakları: Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, kadın cinayetlerinin artması ve mahkemelerde “iyi hal” indirimleriyle suçluların cezasız kalması, devletin kadın haklarına yönelik yaklaşımını tartışmalı hale getiriyor.
4. Ekonomik Kriz ve Yönetim Sorunları
Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz, sadece makroekonomik göstergelerle değil, halkın günlük hayatına doğrudan yansıyan zorluklarla da kendini gösteriyor.
Enflasyon ve Hayat Pahalılığı: Gıda, kira ve enerji fiyatlarının hızla artması, ekonomik sıkıntıları derinleştiriyor. Hükümetin ekonomi politikalarına duyulan güven sarsılmış durumda.
Liyakatsizlik ve Torpil: Kamu kurumlarında işe alımlarda liyakatin değil, sadakatin esas alınması, toplumsal adalet algısını zedeliyor. Genç nesil, liyakat yerine biata dayalı bir sistemin egemen olduğuna inanıyor.
İşçi Hakları: Grevlerin polis müdahalesiyle bastırılması, sendikalaşma girişimlerinin engellenmesi, emekçilerin haklarının sistematik olarak ihlal edildiğini ortaya koyuyor.
5. Sonuç: Neden Sokaklar?
Tüm bu unsurlar birleştiğinde, Türkiye’de protestoların yalnızca bireysel davalarla sınırlı olmadığı, çok daha geniş bir demokrasi ve hukuk mücadelesinin parçası olduğu ortaya çıkıyor.
Adaletin siyasallaşması
Büyük felaketlerde hesap sorulamaması
İfade özgürlüğü ve insan haklarının kısıtlanması
Ekonomik kriz ve yönetim sorunları
Bunların sonucu olarak toplumun farklı kesimlerinde biriken öfke ve adalet talebi, protestoların büyümesine yol açıyor. Bugün sokakta olan insanlar, sadece belirli bir siyasi figür için değil, hukukun üstünlüğünün korunması, adaletin sağlanması ve demokratik hakların yeniden tesis edilmesi için mücadele ettiklerini düşünüyorlar.
Türkiye, adalet ve demokrasi açısından kritik bir dönemeçte. Toplumun farklı kesimlerinden yükselen sesler, hukukun üstünlüğüne dayalı bir düzenin inşası için güçlü bir talep oluşturuyor.
Selim Öztürk






